Sultanahmet gezilecek yerlerine baktığımızda, İstanbul’un en kalabalık ve güzel yerlerini görüyoruz. Yerli turistlerin dikkatini çeken oldukça güzel yapılar varken, Hristiyan alemleri için de eşsiz nitelikte eserler mevcut. Eminönü’nden sonra iki tramvay durağı gittiğimizde Sultanahmet’e varıyoruz. Yürüyerek gitmek en güzeli. Yol üzerleride hoşunuza gidebilecek hediyelik eşyalar bulabilir, en azından fikir sahibi olabilirsiniz.
Yolun sağında bizleri Yerebatan Sarnıcı karşılıyor. Solunda ise Meşhur müzemiz. Zamanında kilse ve camii olan Ayasofya. Onun karşısında da Sultan Ahmet Camii bulunuyor. Camiye giderken bir hamam, 3 dikili taş, ilk başta Alman Çeşmesi yer alıyor.
Ayasofya Müzesinden ve Yerebatan Sarnıcından daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, burada değinmeyeceğim. Eğer bilgi almak isterseniz üzerlerine tıklayıp bulunduğu sayfaya gidebilirsiniz.
Sayfada neler var
Hürrem Sultan Hamamı
Kanuni Sultan Süleyman’ın, çok sevdiği eşi Hürrem Sultan için ,1556 yılında yaptırdığı Ayasofya Hürrem Sultan Hamamı , günümüzde yerli ve yabancı misafirlerine Türk Hamam kültürünü en otantik, en lüks, en kaliteli ve en hijyenik şekilde yaşatıyor.
İş amaçlı misafirlerinize güzel bir İstanbul tecrübesi yaşatmak istediğinizde, doğum günlerinde , Anneler veya Babalar Günü’nde özel bir hediye vermeyi düşündüğünüzde , ya da kendinizi yenilemek istediğinizde, Tarihi Yarımada’da beklentilerinize uygun kalitede hizmet alabileceğiniz bir mekan olan Ayasofya Hürrem Sultan Hamamı sizleri bekliyor.https://www.ayasofyahamami.com/
Alman Çeşmesi
Alman Çeşmesi, Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de istanbul’a ikinci kez gelişinin anısına ithaf edilmiştir. İlk gelişinde 1889 Osmanlı ordusuna Alman tüfeklerinin satışını sağlayan II. Wilhelm, ikinci İstanbul ziyaretinde İstanbul-Bağdat Demiryolunun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. Bu ziyaretin anısına Alman hükümeti tarafından yaptırılan çeşme, imparatorun bir deseninden yola çıkarak düzenlenmiştir.
Çeşmenin planlarını Kaiser’in özel danışmanı Mimar Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmiştir. Ayrıca Alman mimar Carlitzik’le İtalyan Mimar Joseph Antony de bu projede çalışmışlardır. Alman hükümeti önce hipodrom alanını düzenlemiş, meydanın ağaçlandırılması yapıldıktan sonra Almanya’da hazırlanan çeşme buradaki temeller üzerine oturtulmuştur. Mermerleri ile değerli taşları Almanya’da işlenmiş ve parçalar halinde gemi ile İstanbul’a getirilmiştir.
Yapımına 1899’da başlanan çeşmenin 1 Eylül 1900’de, Sultan II. Abdülhamid’in 25. cülüs törenine yetiştirilmesi planlanmıştı. Ancak çeşmenin inşası bu tarihe yetişmeyince. II. Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak1901’de görkemli bir tören ile çeşmenin açılışı gerçekleşmiştir.
Alman çeşmesi, ne heykelli Avrupa çeşmelerine ne de Osmanlı meydan çeşmelerine benzer. Yüksek bir taban üzerine oturtulmuş, sekizgen planlı bir yapıdır. Su haznesinin üzerinde sekiz sütunun taşıdığı bir kubbe yer alır. Sütunları birbirine bağlayn kemerlerin üzerindeki pandiflerde birer madalyon bulunur. Dördünün içinde yeşil zemine II. Abdülhamid tuğrası, diğer dördünün içinde Prusya mavisi üzerine II. Wilhelm’in simgesi olna “W harfi” altında II sayısı konulmuştur.
Koyu yeşil renkte kolonların taşıdığı görkemli bir kubbe ile örtülü çeşmenin tunç kitabesinde Almanca olarak “Alman Kaiser’i Wilhelm II 1898 yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı haşmetlü Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı” yazmaktadır.
Çeşmede bir de Osmanlıca kitabe vardır. Bu kitabede Osmanlı Seraskerlik Dairesi’nden, aynı zamanda edebiyatçı olan Ahmet Muhtar Paşa’nın beyiti sülüs yazıyla İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
kaynak:Vikipedi
Hipodrom
Sultanahmet Meydanı İstanbul’un en önemli meydanlarından biridir. Bizans devrinde Hipodrom olarak bilinirdi. “Hipodrom” At binenlerin, atların meydanı anlamına gelir. Osmanlı döneminde buraya At Meydanı denirdi.
Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve abideleri Hipodrom çevresinde inşa edilmişti. “Büyük Saray” diye bilinen İmparatorluk Sarayı Hipodromun yanından başlar, aşağılara, deniz kenarına kadar uzanırdı. Bu Saraydan günümüze bir büyük salonun yer mozaik panosu gelebilmiştir. Şehrin en önemli meydanı Agusteion ve burası ile cadde arasında Milerium zafer takı bulunurdu. Cadde Roma’ya kadar uzanan yolun başlangıcı idi ve ilk kilometre taşı da buradaydı. Hamamlar, mabetler, dini, kültürel, idare ve sosyal merkezler bu civara yerleşmişlerdi. Semt Bizans ve Türk devirlerinde de merkezi önemini devam ettirmiştir. İstanbul’un en önemli abideleri Ayasofya, Sultan Ahmet Camii, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Yerebatan Sarnıcı burada, Hipodromun çevresindedir. Şehrin ana caddeleri (aşağı limana inen ve batıya şehir surlarına doğru gidenler) Hipodromdan başlar ve yamaçları takip ederdi. Yol kenarları ticari kuruluşlar ve ikametgahlarla çevrili idi. Yan yollar dar ve bazıları basamaklarla yokuş aşağı uzanırlardı. Anayol kaldırımları bazen iki katlı, galerili inşa edilmişlerdi.
Dikilitaş-Obelisk
Nihayet 1.Theodosius döneminde de Obelisk yani Dikilitaş, Spina Duvarı üzerindeki yerini alır . Obelisk sütunun Marmara sahilinden Sultanahmet meydanına taşınması için özel raylı yollar yapıldığı anlatılır.
Dikilitaş’ın bugünkü uzunluğu 20 metre civarındadır. Aradaki parçaların ne olduğu ise bilinmemektedir. Tarihçiler ekseriyetle, taşınma esnasında kırıldığını düşünseler de kırılan parçaların ne olduğu konusunda kanıtları bulunmamaktadır. Olasılıklar şunlardır: Şehrin başka noktalarına dikilmiş olabilir, kaybedilmiş olabilir, kırıldığı noktada bırakılmış olabilir. Kırık parçanın 2005 yılında bulunduğunu okumuştum fakat ne kadar doğrudur bilemiyorum. Ayrıca Obelisk’in üstüne yine Theodosius tarafından dünyayı simgeleyen 1 adet tunç küre eklendiği fakat bunun 9.yy’da bir deprem neticesinde düştüğü ve tekrar yerine konmadığı ya da konulamadığı da yazılır.http://www.tarihiistanbul.com/dikilitas-nam-i-diger-obelisk/
Yılanlı Sütun- Burmalı Sütun
Burmalı Sütun adıyla da anılan Yılanlı Sütun birbirine dolanmış halde yükselen üç yılandan meydana gelmiştir. Sütunun heykeltıraşı ve yapım yeri bilinmemekte ancak döküm tekniğinden bu konuda ünlü Aigina Adası’nda yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Orijinalinin 6,5 metre (tepesindeki çanakla birlikte 8 metre) olduğu tahmin edilen sütunun bugün sadece 5 metrelik bir kısmı ayakta durmaktadır. Sütundaki yılanların başlarının 18. yüzyıla kadar yerinde olduğu bilinmektedir. Tarihi belgelerde en son olarak Avrupalı seyyah A. De la Motraye’nin 1699 tarihli gravüründe anıt yılan başları ile birlikte resmedilmiştir. Osmanlı döneminde gençlerin ok ve mızrak atıcılığı eğitimleri için nişangah olarak kullanılan yılan başlarının koparılışıyla ilgili çeşitli rivayetler vardır.
http://www.kalinti-istanbul.com/item/yilanli-sutun/
Örme Sütun
Örme Sütun, üç yüz bin taşın bir araya getirilmesiyle yapılmış. Tepesinde çok büyük bir mıknatıs olduğuna inanılan anıtın, şehri depremlerden koruduğuna inanılırdı. Kuleyi inşaa eden Uryarin isimli bir mimardır. Kendisi Ayasofyayı yapan Ağranos Mimar’ın oğludur ve sütunun ortasındaki milin tam ortasına gömülmüştür. Efsane böyle söylüyor.
Örme Dikilitaş Yılanlı Sütun’un yanında Sultanahmet Meydanı’nın güney tarafında bulunur. 32 metrelik dikilitaş kaba kesilmiş taştan VII. Konstantinos tarafından yaptırılmıştır.
Sultanahmet Camii
Mimar Mehmet Ağa 1569 -1570 de sarayın sedefkârlık ve mimarlık bölümüne dâhil olduktan sonra baş mimarlığa geçer.
At meydanının (hipodrom) kıble yönünde bulunan Ayşe Sultan sarayı denize bakıyordu, alanı çok geniş ve Topkapı sarayına yakındı, çevresi de fazla meskûn değildi. Padişah tarafından bu yer uygun görüldü. Adı geçen Ayşe Sultana otuz bin halis ayarlı altın gönderdi, o da gönül hoşluğu ile mülkünü tapuda hemen hünkâra devretti.
1018 yılı recep ayının 9.perşembe günü. (Bugünkü takvimle 1609 yılı olduğu kesinde ayı yaklaşık olarak ekim başı oluyor) Temeline ilk kazmayı bizzat Sultan Ahmet Han vurdu. Bu kazma bugün Topkapı Sarayı müzesindedir. Temel kazmaya başlanınca ilk önce Sultan Ahmet Han eteğiyle toprak taşıyarak ”Ya Rab Ahmet kulunun hizmetidir…”diye dua etmişti. Caminin tamamlanması ise 1026 hicri yılı Cuma Del-ahiresi ayının 4.günü bugünkü takvimle 9 Haziran 1617 etmektedir. Böylece inşaat 7 yıl 5 ay 6 gün sürmüştür.
Cami, Medrese, Daru-l Kurra, Muvakkithane, Sıbyan Mektebi, Arasta, Hamam, İmaret, Darü’ş-şifa ve Türbe’den oluşan külliyenin merkez yapısı olup bir dış avluyla çevrelenmiştir. Camii duvarları ile sınırlanan ibadet alanı biçim olarak kareye yakın bir dikdörtgendir. 53.50×49.47 (2.646 m2) metrekaredir. Sultanahmet caminin içi dört yapraklı yonca planına sahiptir. Dört fil ayağı çok etkilidir.https://www.sultanahmetcami.org/tarihce_h10.html